22.01.2013

Hakem, Hakem, Hakem…

Hakem, Hakem, Hakem…

Tarih 19 Ocak 2013, yer İnönü stadı, rakip İBB, maç sonucu 2-2.

Sonuç olarak, Beşiktaş’ın yediği 2. golde %100, diğer golde ise tartışmalı hakem hataları var.
Özellikle ikinci goldeki hatayı bütün yorumcular, taraftarlar ve futbol severler kabul ediyor. Bunu tartışmanın anlamı yok.
Fakat; bir futbolcu hata yaptığında veya hatalar sonrası takım mağlup olduğunda yapılan açıklama, savunma “Futbol Hatalar Oyunudur” şeklinde değil midir?
Peki, hakemler futbol oyununun bir parçası değil midir? Bu durumda hakemin hatasında kasıt olmadığı sürece neden doğal karşılanmamaktadır?
Hakem eli görmemiş ve oynatmıştır, devamında Beşiktaş gol yemiştir. Herkes hakem hatası diye söylenmekte, hayıflanmakta.
Peki, neden golü atan oyuncunun yaklaşık 25 metre topu rahat rahat sürmesini, Hilbert başta olmak üzere, 3 Beşiktaşlının rakibe eskortluk yapmasını neden konuşmuyoruz?

Hakem hata yapmış, eli görmemiş, hakem çalmamış…

Bir futbol müsabakasını kazanabilmeniz için gerekli şartlar gayet açık ve basittir. Rakibi, zemini, iklim ve hava şartlarını, hakemi, takım içindeki formsuz oyuncuları ve bütün dış etkenleri yenmen gerekmektedir ama en önemlisi bunları başarabilmek için 3 direğin arasından topu geçirmen gerekmektedir.
Top çizgiyi geçti hakem mi golü vermedi? Hayır…
O zaman kimse hakem hatası diye sayıklamasın.
Hakemi suçlarken kendimizde de hatayı aramamız gerekmektedir.
Topu eliyle alan oyuncu, 25 metre topla rahat rahat yürüyorsa ve 3 oyuncu bunu izliyorsa, o zaman neden müdahale etmediklerini konuşmalıyız.
Hakem hatası sonrası, tribün baskısı kurup hakemi etkisi altına alamayan o boş tribünlerde de hatayı aramamız gerekmiyor mu?
Biz bu takımı, tribünde yalnız bırakırsak, hakemi ve rakibi baskı altına alamazsak, o zaman hakem hata yaptı diyip işin kolayına kaçamayız, kaçmamalıyız.

Herkes elini vicdanına koyup, bu takıma sahip çıkmalıdır.
O tribünleri doldurup, rakibi ve hakemi yeterli ve etkin şekilde baskı altına almalıyız. O zaman hakem o elide görür, 25 metre topla giden oyuncuya eskortluk eden oyuncularında gider 3. metrede topu rakipten alır, bunların üzerine de gider galibiyet golünü atar.
Denklem bu kadar basittir…
 

Not:
Bir transfer dönemi daha bitmek üzere ve Beşiktaş hala forvet arayışında. Halbuki atılan gol sayısı ortada ve yenilen gol sayısı ortadadır. Savunmanın kanatlarına ve savunmaya takviye yapılmalıdır, hücuma değil.

Altuğ Aktaş

Mikrofonlarımız nerede? (12 Ekim 2012 Fotospor)

Altuğ AKTAŞ
Mikrofonlarımız nerede?
12 Ekim 2012 11:08 http://www.fotospor.com/yazi_mikrofonlarimiz-nerede_104708

Mikrofonlarımız dakika skor için Ankara’da;
-Sevgili TRT Radyo dinleyenleri, sizden ayrı kaldığımız sürede skorda değişiklik olmadı. Dakikalar 87, Gençlerbirliği 0, Petrol Ofisi 0. Bu dakikaya kadar Petrol Ofisi Nartallo ile 2 pozisyon yakaladı ama golle sonuçlandıramadı. Şimdi Gençlerbirliği kazandığı penaltı atışını kullanmak üzere. Topun başında Engin Özdemir, son hazırlıklarını yaptı, şut ve gol… Dakikalar şuan 88 Ankara’da Engin Özdemir’in golü ile Gençlerbirliği 1, Petrol Ofisi 0
Şimdi merkez stüdyolarımıza bağlanıyoruz.
Belediye Vanspor, Beşiktaş karşılaşması için mikrofonlarımız Van’da;
-Sevgili dinleyenler, sizden ayrı kaldığımız sürede Beşiktaş’ın 1 tehlikeli atağı vardı. 70. dakikada oyundan çıkan Oktay Derelioğlu’nun yerine Metin Tekin girdi. Metin Tekin, oyuna girdikten 2 dakika sonra Sverrisson’un sol çapraz’dan yaptığı ortaya kafasını uzattı ama top kaleci Altay’da kaldı. Dakikalarımız 87’yi gösterirken ilk golün sahibi Ertuğrul Sağlam oyundan çıkıyor ve yerine Sergen Yalçın giriyor. Skorda değişiklik yok. 35. dakikada Ertuğrul Sağlam ve 51. dakikada Ali Günçar’ın attığı goller ile Belediye Vanspor 0, Beşiktaş 2…
Şimdi merkez stüdyolarımıza bağlanıyoruz…
Ne güzel günlerdi…
Otururduk radyomuzun başına, açardık sesini ve o dakikada oynanan bütün maçları pür dikkat dinlerdik.
İstanbul stüdyolarından bir anda anons gelirdi “Şimdi Aydın’dayız”…
Hemen kulaklarımızı diker, acaba gol mü oldu derdik?
Maça gider, tribünde maçımızı izlerken, küçük el radyosu ile maçları radyodan dinlerdik. Rakibimiz gol yediğinde tribüne dönüp “gol” diye bağırırdık.
Hafta içi ve gündüz maçlarında, öğretmenlerimize çaktırmadan kulaklığımızı takıp maç dinlemez miydik?
Aslında biz futbolu bu şekilde sevmedik mi?
2000’li yıllara geldik, bir anda bizim masum futbolumuzun karşısına “Endüstriyel Futbol” diye bir şey çıktı.
Rantlar büyüdü, futbol ekonomisi büyüdü…
Yıl oldu 2012… Biz radyomuzu kapattık… Tozlanmasın, elbet bir gün lazım olacak diyerek dolabımızın içine kaldırdık.
Büyük futbol endüstrisi, bizim elimizden futbol dinleme ihtimalimizi aldı.
Stadyumlara gidemeyen, evine yayıncı kuruluşun bağlantısını kuramayan, kahvehanelere, cafelere maç izlemeye gidemeyen, yaşı küçük olduğu için dışarıda maç yayınlarını izleyemeyen, gözü iyi görmeyen, yaşı ilerlemiş, yalnız başına evinde yaşayan ve futbolu seven yüreklerin radyo yayınlarını keserek aslında atar damarları kesilmedi mi?
Türkiye Futbol Federasyon’u, Türkiye Süper Ligi’nin radyo yayın haklarını ihale yolu ile pazarlamaya çalışıyor. Sezon başında belirlenen değer tam 2,5 milyon dolardı. Ne TRT, ne de diğer spor radyoları bu bedeli karşılayamayacaklarını açıkladılar.
7. hafta bitti. Biz futbol severler halen radyomuzdan maç dinleyemiyoruz.
Gözü görmeyen Ahmet amca, 75 yaşında olduğu için stadyuma gidemeyen Fatma teyze, 11 yaşında kahvehanelere giremeyen Ali kardeş, asgari ücret ile çalıştığı için yayıncı kuruluşla anlaşamayan Murat, ayağı rahatsız olduğu için dışarıya çıkamayan Ayşe… Acaba Türkiye SÜPER Ligi’ni nereden takip ediyor…
Mikrofonlarımız nerede?...

Altuğ AKTAŞ
http://www.fotospor.com/yazi_mikrofonlarimiz-nerede_104708