28.09.2015

Önemli olan hatice değil netice!



Önemli olan hatice değil netice!

28 Eylül 2015 13:00

Bir süredir derbi kazanamayan Beşiktaş, Fenerbahçe’yi 3-2 yendi.

Geçen hafta orta sahada oynayan Sosa’nın bir adım daha ileriye atılması konuşulurken, kötü oynayan Quaresma ve Olcay çok eleştiriliyordu. Sonuç olarak Fenerbahçe karşısında Quaresma kulübede, Sosa ise forvet arkasına geçmişti. Oğuzhan’ın sakatlıktan çıkıp takıma dönmesi de ayrı bir avantaj oldu.
Haftalardır yazıyorduk. Quaresma bu şekilde oynamaya, daha doğrusu oynamamaya devam ederse Şenol Güneş’in yanında oturacaktır diye ve nitekim Fenerbahçe maçında da bu oldu. Geçmişine baktığımızda genelde derbi maçlarda ya cezalı olduğu için oynamamış ya da laubaliliği yüzünden puan kaybedilmişti. Demek ki bu tarz maçlarda ve bu disiplin ile oynadığı sürece Quaresma sadece hamle oyuncusu olacaktır.
Bu karşılaşmada ben yine Atiba’yı çok beğendim. Fakat Tosic, Gençlerbirliği maçındaki hatalarının bir maça ait olmadığını bu karşılaşmada da gösterdi. Acaba gerçekten bizlere verebileceği, gösterebileceği yeteneği bu mu? Yoksa kendi içinde bazı sorunlar mı yaşıyor? Özel hayatı olabilir, takım uyumu olabilir, İstanbul’a uyum olabilir bir problemi mi var?
Maç esnasında bakıyorsunuz bir anda kopmuş gitmiş. Top önünden geçiyor bizim Tosic ise adeta gökyüzü ne kadar güzel, yıldızlar, ay, uçaklar diye manzaraya bakıyor… Belki de Olimpiyattan eve nasıl döneceğini de düşünüyor olabilir…
ŞENOL GÜNEŞ’in OLDUĞU YERDE BU OLMAZ
Karşılaşma 2-2 devam ederken taraftarlar bir ağızdan “Quaresma… Quaresma…” diye bağırmaya başladı. Eğer kulübenin en önünde Şenol Güneş oturuyorsa, sen istediğin kadar bağır, hangi oyuncuya bağırırsan bağır, o oyuncu oyuna girmez… Şenol Güneş gibi bir insan asla ama asla taraftar istedi diye bir oyuncuyu oyuna almaz. Zaten almamalıdır da…
Öncelikle bu tarz bir tezahürat kesinlikle Şenol Güneş’e yapılmış bir ayıptır. Umarım tekrarı olmaz.
HAKEMİ DE YENMEYİ BİLECEKSİN
Maç bittiğinde tabelada 3-2 yazıyordu.
Bazı yöneticiler, taraftarlar, maçın skorunu hakemin belirlediğini söylüyor ve hatta seslerini yükselterek konuşuyorlardı.
Fakat insana sormazlar mı “arkadaş sen yıllardır benzer şekilde kazanırken iyiydi de şimdi ne oldu?”
Beşiktaş, taraftarıyla, futbolcusuyla, yöneticisiyle kısaca bütün camiasıyla yıllardır tek bir şeyi çok iyi öğrendi; “Yenebiliyorsan Hakemi de Yeneceksin ve önemli olan Hatice değil NETİCE…”
Uzun lafın kısası maç bittiğinde tabelada 3-2 yazıyordu…
Bayram trafiği, tatil vs demeden tribünleri dolduran herkesi tebrik ediyorum…

Altuğ AKTAŞ
28.09.2015
http://www.fotospor.com/yazi-onemli-olan-hatice-degil-netice-196178

Bu ikili ile olmuyor

Bu ikili ile olmuyor

22 Eylül 2015 12:32


Fenerbahçe derbisi öncesinde Ankara deplasmanında 2 gol atan Beşiktaş 1 puan aldı

Uzun süredir Gökhan Töre'yi ağır bir şekilde eleştiriyor ve bu şekilde oynarsa faydadan çok zararı olur diyordum. Quaresma'nın transferi sonrasında da benzer şeyleri dile getirmiştim ama daha büyük tehlikeyi Gençlerbirliği maçında görmüş olduk.
Bir dönem Sergen – Tümer aynı anda oynarmı tartışması vardı. Şimdi ise bence Quaresma ve Gökhan Töre aynı anda oynayamaz. Aslında oynar ama 60. dakikadan sonra oynarlar.
İlk 45 dakikaya baktığımızda varlık gösteremeyen bir Quaresma, topu kaptırdığında bile yerden kalkmayan Gökhan Töre vardı. Gerçi ilk 45 dakikayı konuşurken Gomez, Olcay, Tosic'i de konuşamız gerekir. Tamamen rakibini çok ciddiye almayan bir Beşiktaş sahadaydı.
İkinci 45 dakikada ise Cenk'in performansı üst düzeydi. Buna en çok sevinen herhalde Fatih Terim olmuştur. Burak Yılmaz'ın sakatlığı sonrasında milli takıma 1. santrafor olarak bu sefer Cenk'i çağıracaktır düşüncesindeyim.
Quaresma'nın oyundan çıkması ile Gökhan Töre daha faydalı olmaya başladı. Gerçi ara ara fabrika ayarlarına dönüp topu kendi içinden geçirmeye, topukla pas vermeye falan çalıştı ama goldeki akıllığını da taktir etmek gerekir. Bir çok santrafor o pozisyonda ofsayta kalırdı.
Şenol Güneş'in yapması gereken çok net bir şekilde ortaya çıktı. Quaresma ve Gökhan Töre yanyana oynayabilmesi için Sosa'yı arkaya atmak faydadan çok zarar getirdi ve yarın bu kadroya Oğuzhan da gelecek. O zaman Quaresma, bu performans ile kenarda kurtarıcı konumunda bekleyecek ya da beklemelidir. Bu performans onun 11'de çıkması için yeterli değil.
Atiba'yı ayrı değerlendirmek lazım. Mersin karşılaşması ile aynı dizilişle başlayan Beşiktaş, aynı istek ve baskıyla başlamadı ama Atiba sahanın her yerindeydi. Hem ileride hem de geride mücadele etti. Çok istekliydi. Necip, Veli ve Tolgay'ın oynamadığı mevkiisinde kendisi takımına çok fazla katkı sağlamaya çalıştı. 80. dakikalarda 3 kişiyi üst üste çalımladı ve hala mücadele etmeye devam ediyordu. Yeteneği daha doğrusu yaratıcılığı tartışılır ama istekli ve hırslı oynaması sonucu taktiri haketti.
TARAFTAR YİNE ŞAHANE
Ankara deplasmanı Beşiktaş için her zaman kendi evinde oynaması anlamına geliyor. Özellikle tribünde 7.000 taraftar olsa bile yaptıkları etki 10.000 taraftardan fazlaydı. Tamamen kendi evinde oynadığını hissettiren ve hakeme, rakibine baskı kuran bir tribün vardı. Koltukları dolduran bütün taraftarları tebrik ediyorum.
Haftaya Fenerbahçe ve sonrasında Avrupa Ligi maçları Olimpiyat Stadında oynanacak. Bu 3 günlük süreç çok önemli bir hal aldı. Bakalım bu puan kaybını Beşiktaş nasıl telafi edecek.
Tüm islam aleminin Kurban Bayramını kutlarım.

Altuğ AKTAŞ
22 Eylül 2015
http://www.fotospor.com/yazi-bu-ikili-ile-olmuyor-195696

DEPLASMAN EV OLDU

Deplasman ev oldu

29 Ağustos 2015 12:32










Mersin deplasmanını sorunsuz geçen Beşiktaş, Antep deplasmanından da 3 puanı aldı.


Son 3 sezona baktığımızda deplasmandan aldığı puanlar ile kendine avantaj yakalayan Beşiktaş, bu sezonda benzer bir görüntü sergileyeceğini gösterdi. Geçtiğimiz sezon rakiplerine karşı deplasmanda 12 galibiyet alan Beşiktaş, şuana kadar çok dişli rakipler ile karşılaşmadı. Gaziantepspor’un bu sezon sonunda oluşacak sıralamada çok yukarılarda olmasını beklemiyorum. Bu kadro ve oyun yapısı ile bu çok zor gözüküyor. Aynı sözler aslında ilk hafta oynadıkları Mersin İY. için de geçerli gözüküyor. Milli maç arası mutlaka takımın toparlanmasına biraz daha yardımcı olacaktır. Hazır olmayan oyuncular takımın içerisine girecek ve tabi sakatlar da dönecek.
TAKIM OLABİLMEK
Bu 3 puan çok önemliydi. Özellikle zorlu Trabzonspor karşılaşmasında alınan mağlubiyet sonrasında 3 puan ile dönüş yapmak ve verilecek olan araya 2 galibiyet ile girmek hem takımın özgüveni açısından hem de bir bütün olabilme adına çok önemliydi. Atılan goller sonrası yaşanan coşku bu takımın artık iyisi ve kötüsüyle, sahada olanı ve olmayanı ile bir takım olduklarını gösteriyor, anlatıyordu. Oğuzhan’ın muhteşem golünden sonra yaşanan sevinç esnasından her oyuncunun gözünde sadece “biz bir takımız” ifadesi vardı.
İNANMIŞLIK ve HIRS BAŞARI GETİRECEK
Cenk Tosun’un penaltı atışında topu eline aldığında inanarak arkadaşlarına dönüp “ben atacağım” demesi ve aynı anda diğer oyuncuların da penaltıyı atmak istemesi tabii ki olumlu sahnelerdi. Çünkü dakikalar 84’ü gösteriyor ve skor sadece 0-1’di. Eğer penaltı kaçar ve sonrasında yenebilecek bir gol maçın kaderini değiştirebilirdi. İşte bu kritik dakikalarda o sorumluluğu almayı her oyuncu istemez ama bizim gördüğümüz sahnede ise bir çok oyuncu penaltıyı kullanmak istiyordu.
Beşiktaş’ta geride kalan üç hafta da, hem takım olabilmeyi başaran bir ekip hem de kendine inanan hırslı bir oyuncu topluluğu gördük. Şenol Güneş ve talebeleri bunu devam ettirebilirse bu takım kısa sürede çok işler yapabilir.
AVRUPA MESAİSİ BAŞLIYOR
Şimdi milli maç arasından sonra önce Başakşehir ile evinde (!) sonrasında da Skenderbeu deplasmanı Beşiktaş adına çok önemli iki maç olacak. Hatta yeni teknik direktörü ile rakip olacak olan Gençlerbirliği deplasmanı da bu iki maçın arkasına eklenirse, milli maç arası ilaç gibi geldi diyebiliriz. Mutlaka eksiklerin tamamlanıp, sakatların bu süreçte takıma katılması gerekiyor.
Son olarak, başta yıllardır kura şanssızlığı yaşayan Beşiktaş olmak üzere çok iyi kura çekmiş olan temsilcilerimiz Galatasaray ve Fenerbahçe’ye Avrupa mücadelelerinde başarılar dilerim. Unutmamak lazım ki alınan her puan hepimiz için çok önemli olacak...

25.08.2015

Daha yolun başı

Daha yolun başı

25 Ağustos 2015 11:36




Beşiktaş, ligin ikinci haftasında ilk puan kaybını yaşadı.



İlk hafta 5 gollü ve ışıltılı oyunu ile herkesin gözünü boyayan Beşiktaş, Trabzonspor karşısında puan kaybı yaşadı. Mersin karşılaşmasından sonra oyunun güzelliklerinden öteye geçerek bazı sıkıntılı yerlere parmak basmaya çalışmıştık. Bu sıkıntıların ilerleyen haftalarda daha fazla büyümemesi için şimdiden önlem almak gerekiyordu.
PROTESTO MU? DESTEK Mİ?
Bazen taraftarı anlamak gerçekten zor oluyor. Çok kötü bir şekilde görülen iki saçma sarı kart ile takımını 10 kişi bırakan Quaresma, sahadan çıkarken alkışlanıyor ve boş kaleye topu gönderse maçın kopmasını sağlayacakken daha sonrasında kendi kalesinin önünde rakibine kafa ile asist yaparak mağlubiyet golünün yenmesine sebep olan Gökhan Töre, maçtan sonra tribünlere çağırılıp bir de üçlü çektiriliyor.
Öncelikle Quaresma’ya baktığımızda ilk sarı kart inanılmaz bir laubalilikten ve vurdum duymazlıktan görülen bir kart ve ikinci kart ise daha 3 saniye önce hakem düdüğünü göstermesine rağmen, konsantrasyon eksikliği sonucu yapılan hareket sonrası takım arkadaşlarına ihanetten başka bir şey değildir. Özellikle ilk yarıya baktığımızda, sürekli arkadaşlarına bağıran, tepki gösteren hatta eline aldığı topu yumruklayıp dışarıya atarak tepkiler gösteren bir Quaresma sahadaydı.
Gökhan Töre ise ilginçtir ki hala rakiplerinin dışında bir de kendini çalımlamaya devam ediyor. Korkarım ki ilerleyen haftalarda takım arkadaşlarını da çalımlamaya çalışacaktır. Boş kaleye atılamayan gole baktığımızda, top gelirken yere yatsa bile o meşin yuvarlak kendisine çarpar ve kaleye giderdi.
Peki; bu topa vuramaması sağ ayağının kötü olması mı?
Ben buna katılmıyorum.
Bir futbolcunun herhangi bir ayağının tekniği ne kadar kötü olursa olsun en azından ayak içi ile pas atmayı bilir ve bunu idmanlarda az çok çalışır. Üstelik futbola yeni başlamayan, yurt dışında alt yapı gören bir futbolcudan bahsediyoruz. O zaman bu kaçan golün tek açıklaması vardır. Artistlik, laubalilik ve ciddiyetsizlik…
Olimpiyat stadına gece 21:45’de gelebilmek her taraftarın göze alabileceği bir şey değildir. Çilesi, zaman kaybı vs bir çok etken vardır. Bunları göze alan taraftar oradan bireysel hatalar ile boynu bükük ayrılırken, hem taraftarın kendisine hem de arkadaşlarına karşı saygısızlık yaparak kırmızı kart gören oyuncuyu çıkarken alkışlamak acaba protesto mudur yoksa destek mi? Ayrıca boş kaleye gol atamayıp, rakibe asist yapan ve maç boyu fazla aktif olmayan Gökhan Töre’ye üçlü çektirmek protesto mudur yoksa destek mi? Ben bunları çözemedim…
Şenol Güneş, takıma zarar veren oyuncu her kim olursa olsun gözünün yaşına bakmadan yanına oturtan bir teknik direktördür. Quaresma’nın bu hafta cezalı olacak olması tabiî ki Gökhan Töre için bir şanstır ama önümüzdeki haftalarda aynı oyun tarzı ile devam ederse geçen hafta dediğim gibi kulübe yolu çok uzak değildir. Kenarda bekleyen oyuncuların Sosa ve Kerim olduğunu unutmamak lazım.
Daha yolun başındayız ama sıkıntıların erkenden giderilmesi gerektiğini hepimizin fark etmesi gerekmektedir.
Maçı izlemeyip skor tabelasına baktığımızda 1-2’yi görünce çok daha farklı bir oyunu hayal ediyoruz ama gerçeklerde rakip takımın santraforu N’Doye, Erkan, Özer gibi oyuncuların hiçbir pozisyonu yokken, rakibe verilen tek pozisyonun ilk goldeki Yusuf’un pozisyonu olduğunu düşündüğümüzde maçın çok daha farklı bir şekilde bitmesi gerektiğini anlayabiliyoruz.
Daha yolun başındayız… Bunun yağmuru var, karı var, kışı var… Bu tribünler bir daha bu kadar dolup, destek vermeyebilir. Derhal toparlanmak gerekmektedir. Özellikle Gökhan Töre’nin yaşadığı problemleri kendi içinde çözmesi gerekmektedir.
Daha yolun başındayız, her şey çözülür, her problem giderilir. Yeter ki isteyelim…

Altuğ AKTAŞ
25.08.2015
http://www.fotospor.com/yazi-daha-yolun-basi-192935

17.08.2015

1000 DEFA TEBRİKLER!

1000 defa tebrikler!

17 Ağustos 2015 11:36








Mersin deplasmanında 5 gollü galibiyet alan Beşiktaş, lig tarihinde 1.000. galibiyetini aldı.




Beşiktaş, daha maçın 10. saniyesinde Cenk ile pozisyona girerek aslında oyunun nasıl olacağını bizlere anlatmaya başlamıştı.
3. dakikada Oğuzhan sahneye çıktı ve çektiği şut korner olmuştu. Korner ise Atiba’nın kafa vuruşu sonrası direkte sonlandı.
Dakikalar 5’i gösterirken yayın sol köşesinden kaleyi yoklayan Cenk, tribünlere “gözünüzü açık tutun” mesajını yollamıştı.
Daha 9. dakikaya geldiğimizde Atiba’nın yüksek mücadelesi sonrasında topu Oğuzhan’a kazandırması ve akıl dolu bir pas ile topun Cenk’le buluşması sadece saniyeler içerisinde olmuş ve Cenk’te önce savunmayı önünden kaydırıp sonrada topu yumuşak bir şekilde kaleye yollayarak artık skoru değiştirmişti.
Buraya kadar anlatılanların tamamı bir kurgudan ibaret değildir. Tamamen dün Beşiktaş’ın ilk 9 dakika içerisinde yaptıklarıdır. Geride bıraktığımız sezon maç başına 5 isabetli şut çeken Beşiktaş, bu sezonun ilk karşılaşmasında daha 9. dakikada 5 şut çekti ve 1’i gol oldu. Özellikle kendi sahasında oynayacağı futbol ile hem seyir zevki yüksek hem de tabelada birden fazla rakamın yazılacağı bir oyun oynayacağının ışığını gösterdi.
ŞENOL GÜNEŞ FARKINI GÖSTERDİ
Kadroya baktığımızda Atiba’nın tek ön libero olması ve hazırlık döneminin yıldızı Oğuzhan ile Cenk’in 11’de olması aslında bir çok şeyi gösterdi. Öncelikle rakibe göre kadro ve taktik kurgusunu sahaya yansıtacağını görüyoruz. Necip ve Atiba ikilisi yerine bu maçta Atiba tek başına yeter ve onun önüne sürekli yer değiştiren Olcay, Gökhan Töre ve Quaresma’yı yerleştirip bir de son 1 aydır çok iyi performans gösteren Oğuzhan’ın sahada olması, aslında Şenol Güneş’in kafasındaki taktiği anlatır gibi oldu.
Önümüzdeki hafta Trabzonspor karşısında benzer bir kadroyla veya taktik ile çıkmayabilir. O maç çift ön liberoya dönebilir. Eleştirilmemelidir.
TÖRE KALDIĞI YERDEN DEVAM EDİYOR
Futbol bir takım oyunu ve o takım 11 kişilik bir takımdır. Taraftar şovu sever, şov yapanı el üstünde tutar. Fakat Gökhan Töre bunu biraz abartıyor veya yanlış anlıyor. Maç sonunda tabelada yazan skoru düşünmeyin ve maç içerisinde Gökhan Töre’nin, top ayağına gelmediği sürece koşmadığı, pozisyon almadığı, rakibini kovalamadığı ve topu kaptırdığında bile oyuna küsmesini görmeye bakın. Hatta yanında rakip olmadığı zamanlarda bu sefer kendi kendini çalımlamaya çalıştığını da unutmayalım.
Yenilen ilk golde Rhodolfo rakibini ofsayta düşürmek için hamle yaptı ve pozisyonu bozdu fakat 1-2 saniye daha öncesine bakalım; taç çizgisinin orada Gökhan Töre topu kafayla indirmeye çalıştı ve rakibine çarpan top için tekrar müdahale etmek yerine elini kaldırıp hakeme itiraz etti. Halbuki sadece 1 metre önünde duran topa hamle yapsa, rakibini bozsa Rhodolfo’nun rakibini nasıl kaçırdığını konuşmayacaktık. İlk yarıda ceza sahası içerisinde ayağına pas atılmadı diye küsüp, arkadaşına el kol hareketi yaparken aslında top 2 metre ötesinden boş bir şekilde geçiyordu.
Orta saha’da Olcay, Oğuzhan, Quaresma, Gökhan Töre, Sosa hatta Kerim ile 6 yetenekli oyuncuya sahip olan Şenol Güneş, bu davranışları devam ederse Gökhan Töre’yi bence ara ara kulübeye çekmelidir. Çift ön libero ve tek forvet ile kurulacak bir kadro düşündüğümüzde sadece bu 6 oyuncunun 3’ü ilk 11 oynayacak…
Sonuç olarak baktığımızda Şenol Güneş ile çehresi değişen bir Beşiktaş görüyoruz. Daha çok kaleyi düşünen ama bunu paslar ile en garanti noktaya ulaşmaya çalışan bir oyun sahaya yansıyor. Bakalım bunu kaç hafta veya kaç rakibe karşı yapabilecekler. Tek ön libero çıkılması, rakibe göre kadro ve taktik anlayışını izleyeceğimizi gösterdi.
Bunların hepsini bir yana bırakırsak, bitmiş olan sezonu 7. sırada tamamlayan ve 90. yılını kutlayan bir rakibe karşı ağır hava şartları altında 5 gol ile alınan 1.000. resmi galibiyetten dolayı bütün kafileyi tek tek tebrik etmek gereklidir…

23.06.2015

Başkanım sen çok yaşa...


BAŞKANIM SEN ÇOK YAŞA...

Futbolumuzun yeni başkanını 25 Haziran günü hep birlikte seçmiş olacağız.


23 Haziran 2015 tarihli yazı: http://www.fotospor.com/yazi-baskanim-sen-cok-yasa-186360

Bu seçimde bizi şaşırtan aslında ortaya çıkan başkan adayları mı?
Yoksa onların yapacaklarını iddia ettikleri vaadler mi?
Ya da şaşırtıcı bir şekilde arkalarına aldıkları destek mi?

Destekler benim aklımı karıştırmaya başladı. Çünkü ilk günden bugüne kadar sürekli TFF’yi, kurullarını ve başkanı yerden yere vuran, istifaya çağıran yöneticiler, kulüpler şimdi aynı yönetimin arkasında olduklarını açıkladılar.
Özellikle Trabzonspor’un Yıldırım Demirören’in arkasında olup, desteklediklerini açıklamış olması, yıllardır iddia ettikleri ve talep ettikleri şampiyonluk kupasından vazgeçtikleri anlamına gelmiyor mu?
Tabi bir de İbrahim Usta’nın da yönetim listesinde olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Yeni sezon öncesi flaş transferler daha doğrusu pahalı transferler yapan ve yapmayı hedefleyen Fenerbahçe cephesinde de bir sıkıntı var. Transferlere perde arkasından sponsor olunduğu söyleniyor. Bu isim aynı zamanda Yıldırım Demirören’in yeni yönetimdeki listesinde yer alıyor. Peki Yıldırım Demirören seçilirse, TFF yönetimindeki bir ismin, bir kulübün transferlerinde sponsor olması ne kadar doğru olur?

Beşiktaş’ın destek veriyor olması zaten tam bir fiyaskodur.
Fikret Orman ve yönetimi Beşiktaş’ta göreve geldiği gün ve sonrasında hep eski yönetime hesap soracakları, yapılan hatalar veya yanlışlıklar ile ilgili üzerine gideceklerini söylüyorlardı. Üstelik hararetli atışmalar ve söylemlerde olmuştu.
Peki şimdi o bahsedilen eski Beşiktaş yönetiminin başkanı olan Yıldırım Demirören’in tekrar TFF başkanı olması için nasıl destek veriyor? Acaba TFF seçimini Demirören kaybederse tekrar Beşiktaş yönetimine aday olur diye mi? Bu düşünce neden doğru olmasın ki…

Galatasaray cephesinde ise olay biraz daha farklı gözüküyor. Sonuç olarak Duygun Yarsuvat’ın desteklenmesi doğru bir hamledir. Kulislerden gelen haberlere göre Duygun Yarsuvat’ın, Ulusoy ile birleşebileceği söyleniyor. Bu durumda Galatasaray’ın desteği o cepheye kayabilir.

Sonuç olarak Türk futbolu yine bir başkanını seçiyor.
Başkan ve yeni yönetimin seçilmesinin akabinde, yine kulüp yöneticileri ve başkanları maalesef kendi hoşlarına gitmeyen sonuçlarla karşılaştıklarında TFF’yi istifaya davet edecek ama bir sonraki seçimde yine aynı kişileri destekleyeceklerdir.
Aslında olay çok basit...
BAŞKANIM SEN ÇOK YAŞA!...
Başka söze gerek mi var?
Türk futbolu adına her şeyin daha iyi olması dileklerimle…



29.04.2015

ŞİMDİ SIRA SENDE... GÖSTER GÜCÜNÜ...


ŞİMDİ SIRA SENDE... GÖSTER GÜCÜNÜ...

21.04.2015 tarihli yazı: http://www.fotospor.com/yazi-simdi-sira-sende-goster-gucunu--180476

Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış. Neymiş, "üç puanlı sistemde herşey olurmuş".



Neymiş, "lig uzun maratonmuş".
Arkadaşım, göz açtık, kapadık her şey bitti. Hangimiz dün gibi hatırlamıyoruz birinci haftayı? Simdi kaldı yedi hafta…
"Haydi kalk ayağa, yürü güneşe"
Göçebe gibi oynadığın o uzun maratonda artik son kulvardasın. Karabük, Gaziantep, Konya ve son maçın Gençlerbirliği. Arada Trabzon ve Galatasaray deplasmanları…

"Sen iste, uçurumlardan atlarız Sen iste, aşkına destan yazarız Sen iste, seninle her şeye varız" Demedin mi?
İste şimdi sıra sende...

Passolig hikayende tutmaz. Çünkü yeterli kombine satıldı. Havalarda güzelleşti, bahar geldi, gönüller kıpırdar oldu. "Tek Aşkın" seni bekler oldu… Uzun lafın kısası; artık senin bahanen kalmadı.

Senin mabedin; bayrağının dalgalandığı yerdir,

Senin evin; icinin ısındığı yerdir.
Sen inandın, sen 27 hafta önce inandın, sen yıllardır inandın, sen doğduğunda inanıyordun... Sen, "neredeysen ordayız biz, ne dağlar engel ne de deniz" demedin mi, Sen, "birlikte yürümenin şerefliliğiyle övünmedin mi?" İste sen, "övünmekte çok haklısın..." İster dördüncü ol, ister birinci ol…

Sen, "sevinmek için sevmedin" Unutma; Simdi sıra sende... Giy formanı, tak atkını, çık sokağa, yürü güneşe... "Bir gün değil, her gün..."

Altuğ AKTAŞ
http://www.fotospor.com/yazi-simdi-s...gucunu--180476

25.03.2015

EZELİ REKABET, EBEDİ DOSTLUK MU?

EZELİ REKABET, 

EBEDİ DOSTLUK MU?


24 Mart 2015 12:23 

http://www.fotospor.com/yazi-ezeli-rekabet-ebedi-dostluk-mu-177955

Bir tarafta 112 yıllık Beşiktaş JK, diğer tarafta 108 yıllık Fenerbahçe SK.


Ülkemizin en eski iki kulübünün ezeli rekabeti ve tabiî ki 20. yüzyıl başında başlayan ebedi dostlukları, bugüne kadar olduğu gibi 338. defa olmak üzere bu hafta da yaşandı.
Gerçi 45 dakika üzerinden Soma için oynanan karşılaşmayı daha rekabetin içinde tutarsak o zaman 339 müsabaka oynandı diyebiliriz.
28 Kasım 1924 tarihinde başlayan rekabette 338 karşılaşmanın 128’ini Fenerbahçe kazanırken, Beşiktaş 122 karşılaşmadan galip ayrıldı.
2000’li yıllarında başında başlayan ve üst üste gelen Fenerbahçe galibiyetleri ezeli rekabette farkın açılmasını sağladı. Beşiktaş’ın elinde Kadıköy’de oynanan maçlardaki üstünlüğü moral kaynağıydı fakat son maç ile beraber eşitlik sağlandı. Beşiktaş, Kadıköy’de oynanan 51. maçın sonunda 17 olan mağlubiyet sayısını 18’e çıkardı. (18 Beşiktaş-18 Fenerbahçe-15 Beraberlik)
İyi kötü bütün maçlar oynandı ve bitti.
Hafızalara kazınan bir çok karşılaşma oldu; Pancu’nun kalede oynadığı 3-4 Beşiktaş galibiyeti, Sergen’in 90. dakikada frikikten atığı gol ile 0-1 Beşiktaş’ın kazandığı karşılaşma,  90+1’de Kleberson ile beraberliği yakalayan Beşiktaş’a 90+3’de Tuncay’ın cevap vermesi ile 1-2 Fenerbahçe galibiyeti, 2013 yılında 90+3’de Olcay’ın attığı gol ile 3-2 Beşiktaş galibiyeti, ezeli rekabeti 1924’de başlatan 4-0’lık Fenerbahçe galibiyeti, Uche’nin 90’da attığı gol ile 1-2 Fenerbahçe galibiyeti ve daha unutamadığımız ama satırlara sığmayan karşılaşmalar oldu ve aslında bu ezeli rekabeti ve ebedi dostluğu güzel yapan zaten bu yaşananlar olmadı mı? Bu maratonun başından sonuna kadar hep bir takım kazanıyor olsaydı, bunun adı ezeli rekabet ya da ebedi dostluk olabilir miydi?
Bir tarafın kazandığı, diğer tarafın kaybettiği, yer yer ufak tartışmaların yaşandığı tarihteki maçlardan sonra bir de 22 Mart 2015 Pazar akşamı oynanan mücadeleye baktığımız zaman kendimize bir soruyu sormamız gerekiyor;
“Ezeli Rekabet mi? Ebedi Dostluk mu?”
Bu karşılaşma da dostluktan, rekabetten öte başka şeyler vardı.
Öncelikle hem milli takımda hem de kulübünde kaptanlık yapmış bir oyuncu defalarca İstanbul aksanı ile küfür etmesine rağmen ne hakem ne de başka bir kurum tarafından cezalandırılmıyordu.
İstanbul aksanı diye ayırt etmemin nedeni, bu futbolcunun doğum yerinin İstanbul olmasıdır.
Çünkü aynı küfürleri edip, geçmişte kırmızı kart gören Köln doğumlu Gökhan Töre’nin ise muhtemelen tek suçu Alman aksanı ile küfür etmiş olmasıydı.
Rakip takım teknik direktörünün üzerine, neredeyse orta yuvarlağın oradan koşarak el kol hareketleri ve İstanbul aksanlı İngilizce küfürler ile yürümesi yetmiyormuş gibi başka bir karede Türkçe bir şekilde, kutsal varlık saydığımız Annelere edilen küfürler de açık açık görülüyordu. Tabii bunları tv’den veya tribünden izlediğiniz zaman görebiliyordunuz. Ne yan hakem, ne de 4. hakem bunu görmez iken orta hakem zaten hiçbir şeyi görmüyordu. Tıpkı, Bodrum sahillerinde, kızgın kumlardan, serin sulara atlarmış gibi üzerindeki formayı çıkartıp saha dışına koşarak çıkan futbolcuyu izledikten sonra görmediğini açıkladığı gibi bunu da görmemiş olabilirdi. Hatta maç boyu yapılan el kol hareketlerini konuşmaya gerek yok.
Gerçi İstanbul aksanlı İngilizce konuşan bu oyuncu ilk maç sonunda koridorlarda da teknik direktörün üzerine yürüyüp küfür etmemiş miydi?
Ama kamuoyunun kabul ettiği gibi saha dışında iyi adam…
Nedense Veli Kavlak, el kol hareketleri yapmamasına, bağırmamasına rağmen bir anda sarı kart görüp cezalı duruma düştü. Küfür mü etti? O zaman neden sarı kart? Abartılı itiraz mı etti? Biz göremedik hocam…
Gerçi ne hikmetse bu olanları görmeyen/gören maçın düdüğü 22 Eylül 2013’ten bugüne hiçbir Beşiktaş maçına atanmamıştı. Hani şu hükmen Beşiktaş’ın kaybettiği Galatasaray karşılaşmasından bugüne hiçbir Beşiktaş maçına atanmamıştı…
Ee peki şimdi kime sormak lazım, kimden cevap beklemek lazım?
“Nerede ezeli rekabet, Nerede ebedi dostluk?”
Yoksa mühim olan “İstanbul aksanıyla İngilizce küfür edebilmek mi?”
Kazanan takımı tebrik etmek erdemliktir ama dilimize hakim olabilmek sanki daha büyük erdemliktir…
Futbolcular, yöneticiler gider ama taraftar ile kulüpler, ebedi dostları ile her daim yaşamaya devam eder…

Altuğ AKTAŞ
http://www.fotospor.com/yazi-ezeli-rekabet-ebedi-dostluk-mu-177955

4.09.2013

"Dakika Skor" Kazandırıyor

Sevgili dostlar,
Sevgili dostum Hasan Yar ile beraber 92.3 Lig Radyo'da hazırlayıp sunduğumuz "Dakika Skor" programımızda verdiğimiz tahminler ve kuponlar ile kazandırıyoruz.
"Dakika Skor"u yaparken bültendeki 100'lerce maçı değerlendirip, tahmin vermek yerine, az, öz ve nokta tahminler vermeyi tercih ediyoruz. Bunun için başta Türkiye Süper Lig olmak üzere, major liglere tahmin vermeye dikkat ediyoruz.
Ayrıca bu liglerde oynanan bütün maçlara bir tahmin yürütmek yerine en güvendiğimiz tahminleri veriyoruz. Örnek vermek gerekirse 1 Eylül Pazar günü yaptığımız programda İtalya Seri A liginde 8 maç varken sadece 2 maça güvendik ve bu maçlara tahmin verdik. (Catani-İnter üst 0-3 / Udinese-Parma üst 3-1)
Bunun yanı sıra her programımızda az ve öz kupon veriyoruz. 10'larca kupon verip sadece bir tanesi ile tutturmak yerine, en güvendiğimiz kuponu sizlerle paylaşıyoruz. Neden bu kadar az kupon veriyorsunuz sorusuna cevap aslında çok basit. Biz yayında verdiğimiz bütün kuponlara gerçekten biz de oynuyoruz. Bu nedenle verdiğimiz kuponlar az ve öz oluyor.




“Dakika Skor” Tutan Kuponlar

17 Ağustos 2013 Cumartesi yayınında verilen kuponlar
293      Swansea-Manchester United   KG Var           1,50
300      Cambuur-Groningen    KG Var           1,40
318      Ş.Urfaspor-Karşıyaka  KG Var           1,65
Oran: 3.47

342      Roda-Vitesse   KG Var           1,30
359      Valencia-Malaga          1          1,40
390      Monaco-Montpellier    Üst       1,65
Oran:3,03

24 Ağustos 2013 Cumartesi yayınında verilen kupon
309      Kasımpaşa-Kayserispor          KG Var           1,55
310      İstanbul BB.Bucaspor  KG Var           1,65
346      Espanyol-Valencia       KG Var           1,45
518      Elazığspor-Karabükspor          KG Var           1,55
Oran: 5.75

25 Ağustos 2013 Pazar yayınında verilen kupon
518      Elazığspor-Karabükspor          Üst       1,75
519      Sivasspor-Konyaspor  1          1,70
537      Bursaspor-Galatasaray KG Var           1,50
Oran: 4,46

31 Ağustos 2013 Cumartesi yayınında verilen kuponlar
314      Kayserispor-Elazığspor            Üst       1,70
345      Antalyaspor-Bursaspor            Üst       1,70
346      Fenerbahçe-Sivas        KG Var ve Üst            1,50
Oran: 4,34

318      Heracles-Den Haag     1          1,55
344      Juventus-Lazio Üst       1,50
360      Osasuna-Villareal         Üst       1,80
Oran: 4,19

1 Eylül 2013 Pazar yayınında verilen kupon
570      Catania-İnter    Üst       1,65
582      Marsilya-Monaco        İY Alt  1,25
585      Sevilla-Malaga Üst       1,60
Oran: 3,30



Tekrar hatırlatmak gerekirse, Altuğ Aktaş ve Hasan Yar'ın hazırlayıp sunduğu "Dakika Skor", her Cumartesi / Pazar 19:00 / 21:00 saatleri arasında 92.3 Lig Radyo'da.

Tamamen interaktif olan programımıza Twitter üzerinden @AltugAktas ve @Hasan_Yar adreslerinden hem program esnasında hem de bize haftanın 7 günü görüş ve önerilerinizi yollayabilirsiniz.

Alem FM logo

3.09.2013

"Dakika Skor" BAŞLADI



Sevgili dostlar,
2005 yılından bugüne hem RadyoSpor hem de NTVSpor Radyo olmak üzere bu iki spor kanalında hazırlanan belli programlara hem stüdyo'dan hem de telefon ile katılım gösterdim.

Alem FM logo
10 Ağustos 2013 itibariyle 92.3 Lig Radyo'da "Dakika Skor" programı ile sizlerle olacağımı duyurmak isterim.
Bugün itibariyle geç kalmış bir duyuru ve bunun farkındayım. Fakat biraz zaman geçmesini, program akışının oturmasını beklemekte fayda olduğunu düşünmüştüm.
Bundan böyle her Cumartesi/Pazar 19:00 / 21:00 saatleri arasında, sevgili dostum "Hasan Yar" ile beraber 92.3 Lig Radyo'da "Dakika Skor" programını hazırlayıp sizlere ulaştıracağız.


Programımızın yayın akışı, alışa gelmiş programlara göre biraz daha farklılık göstermektedir.
İsminden de anlaşılacağı gibi programımız aslında özetle dakika ve skorların size ulaştırılmasını sağlayacaktır. Fakat biz içeriğimizi biraz daha farklılaştırdık ve sizlere programımızın yayın saati içerisinde oynanan Türkiye Süper Lig maçlarının önemli pozisyonlarını, gollerini anlık olarak sizlere aktarıp, o dakikaya kadar takımların sahada sergilediği oyunu yorumlayarak, sizlere aktarılmasını sağlıyoruz. Bunun dışında özellikle yayınımızın ilk saatinde başta Türkiye Süper Lig olmak üzere, major liglerden günün maçlarına iddaa tahminlerimizi paylaşıp, güvendiğimiz kuponları sizlerle paylaşıyoruz. İkinci saatte ise bir önceki hafta ve bir önceki gün oynanan Türkiye Süper Lig maçlarını, hafta içi yaşanmış olan gelişmeleri yorumlayıp, kendi gördüklerimizi ve bildiklerimizi sizlere aktarıyoruz. Programımızın iki gün olmasının avantajıyla Pazar günü yaptığımız yayınımız daha çok bir önceki günü, Pazar günü gündüz oynanan maçları ve bir sonraki hafta oynanacak maçlar ile ilgili analizlerimizi paylaşıyoruz.
Tamamen interaktif olan programımıza Twitter üzerinden @AltugAktas ve @Hasan_Yar adreslerinden bize haftanın 7 günü görüş ve önerilerinizi yollayabilirsiniz. Özellikle program esnasında gelen mesajlarınız ile programımızın yayın akışını şekillendiriyoruz.

Tekrar hatırlatmak gerekirse, Altuğ Aktaş ve Hasan Yar'ın hazırlayıp sunduğu "Dakika Skor", her Cumartesi / Pazar 19:00 / 21:00 saatleri arasında 92.3 Lig Radyo'da sizlerle olacak.


22.01.2013

Hakem, Hakem, Hakem…

Hakem, Hakem, Hakem…

Tarih 19 Ocak 2013, yer İnönü stadı, rakip İBB, maç sonucu 2-2.

Sonuç olarak, Beşiktaş’ın yediği 2. golde %100, diğer golde ise tartışmalı hakem hataları var.
Özellikle ikinci goldeki hatayı bütün yorumcular, taraftarlar ve futbol severler kabul ediyor. Bunu tartışmanın anlamı yok.
Fakat; bir futbolcu hata yaptığında veya hatalar sonrası takım mağlup olduğunda yapılan açıklama, savunma “Futbol Hatalar Oyunudur” şeklinde değil midir?
Peki, hakemler futbol oyununun bir parçası değil midir? Bu durumda hakemin hatasında kasıt olmadığı sürece neden doğal karşılanmamaktadır?
Hakem eli görmemiş ve oynatmıştır, devamında Beşiktaş gol yemiştir. Herkes hakem hatası diye söylenmekte, hayıflanmakta.
Peki, neden golü atan oyuncunun yaklaşık 25 metre topu rahat rahat sürmesini, Hilbert başta olmak üzere, 3 Beşiktaşlının rakibe eskortluk yapmasını neden konuşmuyoruz?

Hakem hata yapmış, eli görmemiş, hakem çalmamış…

Bir futbol müsabakasını kazanabilmeniz için gerekli şartlar gayet açık ve basittir. Rakibi, zemini, iklim ve hava şartlarını, hakemi, takım içindeki formsuz oyuncuları ve bütün dış etkenleri yenmen gerekmektedir ama en önemlisi bunları başarabilmek için 3 direğin arasından topu geçirmen gerekmektedir.
Top çizgiyi geçti hakem mi golü vermedi? Hayır…
O zaman kimse hakem hatası diye sayıklamasın.
Hakemi suçlarken kendimizde de hatayı aramamız gerekmektedir.
Topu eliyle alan oyuncu, 25 metre topla rahat rahat yürüyorsa ve 3 oyuncu bunu izliyorsa, o zaman neden müdahale etmediklerini konuşmalıyız.
Hakem hatası sonrası, tribün baskısı kurup hakemi etkisi altına alamayan o boş tribünlerde de hatayı aramamız gerekmiyor mu?
Biz bu takımı, tribünde yalnız bırakırsak, hakemi ve rakibi baskı altına alamazsak, o zaman hakem hata yaptı diyip işin kolayına kaçamayız, kaçmamalıyız.

Herkes elini vicdanına koyup, bu takıma sahip çıkmalıdır.
O tribünleri doldurup, rakibi ve hakemi yeterli ve etkin şekilde baskı altına almalıyız. O zaman hakem o elide görür, 25 metre topla giden oyuncuya eskortluk eden oyuncularında gider 3. metrede topu rakipten alır, bunların üzerine de gider galibiyet golünü atar.
Denklem bu kadar basittir…
 

Not:
Bir transfer dönemi daha bitmek üzere ve Beşiktaş hala forvet arayışında. Halbuki atılan gol sayısı ortada ve yenilen gol sayısı ortadadır. Savunmanın kanatlarına ve savunmaya takviye yapılmalıdır, hücuma değil.

Altuğ Aktaş

Mikrofonlarımız nerede? (12 Ekim 2012 Fotospor)

Altuğ AKTAŞ
Mikrofonlarımız nerede?
12 Ekim 2012 11:08 http://www.fotospor.com/yazi_mikrofonlarimiz-nerede_104708

Mikrofonlarımız dakika skor için Ankara’da;
-Sevgili TRT Radyo dinleyenleri, sizden ayrı kaldığımız sürede skorda değişiklik olmadı. Dakikalar 87, Gençlerbirliği 0, Petrol Ofisi 0. Bu dakikaya kadar Petrol Ofisi Nartallo ile 2 pozisyon yakaladı ama golle sonuçlandıramadı. Şimdi Gençlerbirliği kazandığı penaltı atışını kullanmak üzere. Topun başında Engin Özdemir, son hazırlıklarını yaptı, şut ve gol… Dakikalar şuan 88 Ankara’da Engin Özdemir’in golü ile Gençlerbirliği 1, Petrol Ofisi 0
Şimdi merkez stüdyolarımıza bağlanıyoruz.
Belediye Vanspor, Beşiktaş karşılaşması için mikrofonlarımız Van’da;
-Sevgili dinleyenler, sizden ayrı kaldığımız sürede Beşiktaş’ın 1 tehlikeli atağı vardı. 70. dakikada oyundan çıkan Oktay Derelioğlu’nun yerine Metin Tekin girdi. Metin Tekin, oyuna girdikten 2 dakika sonra Sverrisson’un sol çapraz’dan yaptığı ortaya kafasını uzattı ama top kaleci Altay’da kaldı. Dakikalarımız 87’yi gösterirken ilk golün sahibi Ertuğrul Sağlam oyundan çıkıyor ve yerine Sergen Yalçın giriyor. Skorda değişiklik yok. 35. dakikada Ertuğrul Sağlam ve 51. dakikada Ali Günçar’ın attığı goller ile Belediye Vanspor 0, Beşiktaş 2…
Şimdi merkez stüdyolarımıza bağlanıyoruz…
Ne güzel günlerdi…
Otururduk radyomuzun başına, açardık sesini ve o dakikada oynanan bütün maçları pür dikkat dinlerdik.
İstanbul stüdyolarından bir anda anons gelirdi “Şimdi Aydın’dayız”…
Hemen kulaklarımızı diker, acaba gol mü oldu derdik?
Maça gider, tribünde maçımızı izlerken, küçük el radyosu ile maçları radyodan dinlerdik. Rakibimiz gol yediğinde tribüne dönüp “gol” diye bağırırdık.
Hafta içi ve gündüz maçlarında, öğretmenlerimize çaktırmadan kulaklığımızı takıp maç dinlemez miydik?
Aslında biz futbolu bu şekilde sevmedik mi?
2000’li yıllara geldik, bir anda bizim masum futbolumuzun karşısına “Endüstriyel Futbol” diye bir şey çıktı.
Rantlar büyüdü, futbol ekonomisi büyüdü…
Yıl oldu 2012… Biz radyomuzu kapattık… Tozlanmasın, elbet bir gün lazım olacak diyerek dolabımızın içine kaldırdık.
Büyük futbol endüstrisi, bizim elimizden futbol dinleme ihtimalimizi aldı.
Stadyumlara gidemeyen, evine yayıncı kuruluşun bağlantısını kuramayan, kahvehanelere, cafelere maç izlemeye gidemeyen, yaşı küçük olduğu için dışarıda maç yayınlarını izleyemeyen, gözü iyi görmeyen, yaşı ilerlemiş, yalnız başına evinde yaşayan ve futbolu seven yüreklerin radyo yayınlarını keserek aslında atar damarları kesilmedi mi?
Türkiye Futbol Federasyon’u, Türkiye Süper Ligi’nin radyo yayın haklarını ihale yolu ile pazarlamaya çalışıyor. Sezon başında belirlenen değer tam 2,5 milyon dolardı. Ne TRT, ne de diğer spor radyoları bu bedeli karşılayamayacaklarını açıkladılar.
7. hafta bitti. Biz futbol severler halen radyomuzdan maç dinleyemiyoruz.
Gözü görmeyen Ahmet amca, 75 yaşında olduğu için stadyuma gidemeyen Fatma teyze, 11 yaşında kahvehanelere giremeyen Ali kardeş, asgari ücret ile çalıştığı için yayıncı kuruluşla anlaşamayan Murat, ayağı rahatsız olduğu için dışarıya çıkamayan Ayşe… Acaba Türkiye SÜPER Ligi’ni nereden takip ediyor…
Mikrofonlarımız nerede?...

Altuğ AKTAŞ
http://www.fotospor.com/yazi_mikrofonlarimiz-nerede_104708

8.10.2012

Fenerbahçe: 3 - Rakip: 0 (08 Ekim 2012 Fotospor)

Altuğ AKTAŞ
Fenerbahçe: 3 - Rakip: 0
05 Eylül 2012 Fotospor http://www.fotospor.com/yazi/fenerbahce-3---rakip-0_104354 7 Ekim 2012

7 Ekim 2012 Pazar günü Kadıköy’de oynanan karşılaşmayı Fenerbahçe 3-0 kazandı.
Peki rakibi kimdi?
Açıkçası ben sahada bir rakip göremedim…
Fenerbahçe’nin, son yıllarda oynadığı en rahat Beşiktaş maçıydı diyebiliriz.
60’lı dakikalarda kameralar Samet Aybaba’yı gösteriyordu. Ben Beşiktaş’ın teknik direktörünü hiç bu kadar çaresiz görmemiştim.
Teknik-taktik detaylara girmeye gerek yok. Herhalde bu detayları, Beşiktaş’ın başına getirilmiş teknik ekipten daha iyi biliyor olacak halimiz yok.
Fakat, kadro dışı bırakılan oyuncular, sahada olan hangi oyuncudan daha kötü performans sergilerdi?
İsim zikretmeye gerek yok. Neredeyse yeni bir 11 kuracak kadar oyuncu kadroya alınmıyor.
“Feda” diye adı konan bu sezonda, sadece kendi başına idman yapıyor diye maaşlarını alan futbolcular var.
O zaman bunun fedası nerede?
Bu dünya’da kendi kendine idman yapan, neredeyse 10-20 maç eksiği olan bir oyuncuyu transfer eden bir Futbol Kulübü var mıdır acaba?
Vitrine, tezgaha koymadığın bir ürünü satamazsın. Feda’ysa feda… Bugüne kadar bu futbolculara verilen paralar neyin feda’sı?
Bunları kadroya almış olsak, verim almaya çalışsak, performanslarını veya maddi sözleşmelerini beğenmiyorsak devre arasında satsak olmaz mıydı?
Belki dün sahada canla başla oynamaktan öde, daha teknik ve yeterliliği olan bir kadro ile sahada olmuş olmaz mıydık?
 
Bugün acil olarak alınması gereken karar; kadro dışı bırakılan bütün oyuncuların affedilip, kadroyu daha geniş tutarak, alternatifli bir kadro kurmak olmalıdır.
Aksini iddia eden var ise 7 Ekim 2012 Pazar günü oynanan ve Fenerbahçe’nin 3-0 kazandığı maçı tekrar izlesinler…
Bunu yapamıyorsak o zaman 30-33 yaşındaki oyuncular yerine, 20 yaşındaki Oğuzhan, 17 yaşındaki Muhammed, 17 yaşındaki Mertcan, 17 yaşındaki Kadir, bunları sahada görelim. Dün akşam sahada bu oyuncular olsaydı ve 3-0 yenilseydik kimse kazan kaldırmazdı.
Bir şeyleri feda ediyorsak ve bunlardan biri bu sezonun tamamıysa o zaman önümüzdeki yıllara hazırlık yapalım ve gençleri yetiştirelim. Bizim hedefimiz bu sene başarı yakalamak değil ise, o zaman önümüzdeki yıllara yatırım yapmalıyız.
 
Beşiktaş’ın forması sahaya çıksa sezonu ilk 4 içinde bitirir söylemi 90’lı yıllarda kaldı. Bunu herkesin görmesi gerek. Buna göre gelecek planını şimdiden oluşturması gerekir.
 
Son söz;
Beşiktaş taraftarı büyüktür. Takımını yalnız bırakmaz… Bu takımı teknik kadro ve yönetim ayağa kaldıramıyorsa biz taraftarlar bir şekilde ayağa kaldıralım. Küfürsüz, istifasız, sadece destek ile bu formaya destek olmalıyız…

Altuğ AKTAŞ
http://www.fotospor.com/yazi/fenerbahce-3---rakip-0_104354

5.09.2012

Bir Batuhan klasiği mi? (05 Eylül 2012 Fotospor)

ALTUĞ AKTAŞ
Bir Batuhan klasiği mi?
05 Eylül 2012 13:57 http://fotospor.com/yazi/bir-batuhan-klasigi-mi_101611

Beşiktaş, Batuhan Karadeniz’i alınca kalabalık bir çoğunluk transferi desteklerken aynı zamanda belli bir kesim de karşı çıkıyordu.

Yeteneği ortada fakat bunu değerlendiremiyordu. Ya da yeteneklerini biz çok büyütüyorduk.

Batuhan, 2007 yılında Karadeniz oyunlarında yıldızını parlattıktan sonra İngiltere’den transfer teklifleri almasına rağmen satılmamıştı. 2007-2008 sezonunda Gaziantepspor’a karşı attığı gol ile Türkiye Liglerinin en genç yaşta gol atan oyuncusu olmuştu.

Aynı sezon Fenerbahçe deplasmanında, daha kolay pozisyondaki arkadaşı Higuain’e pas vermeyerek kendisi golü kaçırmış ve sonrasında “Kral olacaksın, kral yapmayacaksın” “Ben rekorların çocuğuyum” gibi açıklamalarıyla yavaş yavaş kendisini göstermeye başlamıştı.

2008 yazında Antalya’da düzenlenen Avrupa 17 Yaş Altı Futbol Turnuvasında, maçlar dışında Avrupalı scoutlar ve menajerler ile sürekli görüşmekteydi. Gece geç saatlere kadar kaldığı otelin lobisinde, barında dolaşmaktaydı. Turnuvanın başında tam bir lider görünümündeyken son maçlara doğru tamamen sahanın “şımarık” çocuğuna dönüşmüştü.

Hatta yarı final maçında penaltıyı atacağı köşeyi gösterip, penaltıyı kaçırması tamamen fiyaskoydu. O maç öncesi sabaha kadar otel lobisindeyken, maçtan sonrada sabaha kadar otelin disco’sunda vakit geçirmişti.

Bu yaşananlar sonrası Fatih Terim’den sert dille uyarılmasına rağmen fazla bir şey değişmemiş veya ders almamıştı.

6 Aralık 2008 tarihinde Beşiktaş PAF takımının maçını izlerken, Batuhan’ın tesislerde dolaşıp çevresindekilere forma gönderme ve imza verme telaşında olması, bunun yanı sıra tesislerin içinde sigarasını yakmış, keyif yapıyor olması yürek acıtan cinstendi. Üstelik daha 17 yaşındaydı…

Daha sonrasında Eskişehirspor’a kiralandığında biraz daha toparlanmasını ve kendisine çeki düzen vermesi bekleniyordu. Fakat Eskişehir’de de fazla bir şey değişmedi. 2009 yılında takımının Fenerbahçe ile oynayacağı maç öncesi diskoda sabahlamış ve bunun için süresiz kadro dışı kalmıştı.

Ayrıca arabalar ile vukuatlarını yazmaya gerek yok.

Bir çok futbolcuyla yaşadığı diyaloglarında “terbiye” sınırını zorlayacak şekilde hareket ediyordu. Guti’yle olan konuşmasını hepimiz biliyoruz. “Ne haber lan!”

Evlendi… Biraz daha toparlanmıştır dedik…

Çıkan haberler ortada: Karabük maçının devre arasında arkadaşlarına dönüp “Fernandes’e iki pas verdim aptal’a döndü”. Ayrıca maç öncesi genç takım arkadaşı Olcay’a dönüp “Kazma sen ne anlarsın şuttan. At bana gol olsun” şeklinde sözler sarf etmiş.

Bu son haberin doğruluğu belki tartışılır fakat bugüne kadar yaşananların tartışılmayacağı ortadadır.

Bunun sorumlusu Batuhan mı? Yoksa ona sahip çıkmayıp, hamuru yoğurmayan, kendini yetkili sanan kişiler mi?

Batuhan, şuan izin günlerinde bile Ümraniye’de idman yapmakta, çalışmaktadır. Bu azmi ve isteğinden dolayı kendisini tebrik etmek gerekir.

Batuhan, şuan 21 yaşında. Daha hiç bir şey için geç değil.

Beşiktaş’ın “Feda” döneminde, Batuhan daha çok fırsat bulup, kendisini gösterebilir. Hak ettiği başarıya ulaşabilir. Fakat, herkesin üzerine düşeni yapması lazım.

Başta Batuhan, elinden gelenin en iyisini yapmalı, bol bol çalışmalıdır. Fakat diğer arkadaşlarına saygı göstermesi gerektiğini asla unutmamalıdır. Camianın büyükleri, simge olmuş isimleri de Batuhan’ı biraz yoğurmalıdırlar.

Sevgili Batuhan, senin yeteneklerin ortadadır. Bunun farkın avar.

Lütfen artık sadece yeteneğini konuştur. Yeteneğin, başarın haber olsun. Beşiktaş’ın, Türk Futbol’unun ve senin buna çok ihtiyacın var.

Altuğ Aktaş
http://fotospor.com/yazi/bir-batuhan-klasigi-mi_101611

FEDA... (23 Temmuz 2012 Fotospor)

ALTUĞ AKTAŞ
FEDA...
23 Temmuz 2012 10:16 http://fotospor.com/yazi/feda_94593

Güzel bir tanımlama “FEDA”…

Ama bu neyin ve belki de kimin Feda’sıydı…

Biraz dar çerçeveden yaptığımız bakış açımızı ufak örneklerle genişletmek gerektiğini düşünüyorum…

2000’li yılların başı...

Bir futbol takımı liginin şampiyonu oluyor, borsaya açılıyor ve yaklaşık 100 yıllık tarihinin en görkemli, en şaşalı dönemini yaşıyor.
Öyle ki; bu yıllarda bile çok yüksek diyebileceğimiz rakamları 2002-2003 yıllarında harcıyorlardı. Örnek vermek gerekirse 30 milyon dolar gibi dudak uçuklatan bonservis bedelleri ödüyorlardı.

Böyle büyük bütçeli ve parasını har vurup harman savuran kulüp, bir anda Avrupa’da başarısız olduktan sonra dibe vurmaya başlamış ve sezon sonunu yaklaşık 40 milyon dolar zarar ile kapatmıştı.
Borçlar 150 milyon dolarlara kadar çıkmıştı.

1997 yılında Şampiyonlar Ligi’ni kazanan, 2002’de kendi liginde şampiyon olan bu takım 2005 yılının ilk yarısını bile 35 milyon zarar ile kapatmıştı.

Hemen toparlanmaları gerekiyordu…

Yönetim ve camia olarak radikal kararlar aldılar.

Önce bütün teknik ekip ve futbolcuların maaşlarını %20 - %25 oranında indirim yaptılar. Bununla yetinmeyerek o günden sonra alt yapıdan çıkan oyuncular, rakiplerinin alt yapısında gelecek vaat eden genç oyuncular ile kadrolarını kurdular ve bu futbolcuların yanına bonservisi elinde olan oyuncuları transfer ettiler.
Teknik direktörlüğe, alt yapıdan çıkan genç oyunculara şans verecek ve yapılanmayı, geleceği planlayabilecek yeni bir teknik direktör ile anlaştılar. Belli bir süre orta sıralarda kalmayı hedefleyip, tüm camia olarak dişlerini sıktılar.

Japonya’nın 2. liglerinden transfer yaptılar. Kendi ülkesinde bile adı duyulmamış genç oyuncuları transfer edip onları milli takımın yıldız oyuncusu olabilecek performansa kadar çıkarttılar.

Bir şehir takımı olmasına rağmen, ülkelerinin en büyük yani 80.720 kişilik stadını her hafta ortalama 70.000 taraftar ile doldurarak Avrupa’nın en yüksek seyirci ortalamasına sahip takım oldular. 80.000 kişilik stada o kadar çok kombine talebi vardı ki artık kulüp belli bir sayıdan sonra kombine bilet satmamaya ve bilet alarak maçlara gelmek isteyen taraftarlarına olan bağlılıklarını, saygılarını gösteriyorlardı.

Hem taraftarıyla, hem yöneticileriyle, hem teknik ekibiyle, hem de futbolcuları ile tam anlamıyla “FEDA” diyerek bir şeylerden feda etmişlerdi.

Kriz dönemini, orta ve uzun vadeli bir çalışma ile atlattılar. Yapılan planlardan 5-6 yıl sonra liglerinde şampiyon oldular. Ertesi sene tekrar şampiyon oldular. Muhtemelen seneye yine şampiyonluğun en büyük adayı olacaklar.

Yapılan yayın hakları anlaşması sonrasında 2016 yılına kadar her yıl 40 milyon euro’dan fazla bir rakam sadece yayın hakkı olarak bütçelerine artı olarak girecek. Son iki sezondaki başarıları ile bunu garanti altına aldılar.

Artık ekonomik krizden çıktılar fakat alt yapıdan çıkacak genç oyuncularla mücadele etme ve gelecek vaat eden oyuncuları transfer etme anlayışından vazgeçmediler.

İşte aslında “FEDA” her anlamıyla budur…

Bu kısa ve anlamlı örnekteki Borussia Dortmund’un yaptığı gibi bütün camia ile kenetlenip, 5-6 yıllık bir proje ile genç oyuncuları destekleyip, belki 3-4 yıl Avrupa kupalarına bile katılamamayı sindirip, ligi orta sıralarda bitirmeyi göze almalı ve her şeye rağmen maddi ve manevi desteğimizi eksik etmemeliyiz.

Az kaldı ligin başlamasına…

Görelim kim ne kadar ve nasıl “Feda” yapacak…

Gereken şey “Feda”ysa, merak etmeyin gerçek Beşiktaş taraftarı en büyük “Feda”yı yapar…

Altuğ Aktaş
http://fotospor.com/yazi/feda_94593

Vakit, hesap vakti!... (31 Mayıs 2012 Fotospor)

ALTUĞ AKTAŞ
Vakit, hesap vakti!...
31 Mayıs 2012 13:15 http://fotospor.com/yazi/vakit-hesap-vakti_86094

“Güzel günler göreceğiz, güneşli günler” demiş büyük usta…

Acaba gerçekten görebilecek miyiz?

Aslında geride kalan 8 yılı düşündüğümüzde herhalde daha karanlık günler göremeyiz. Bu durumda gelen her gün bizim için güneşli olacaktır…

Tam 8,5 yıl…

8,5 yıl içerisinde 80’in üzerinde yapılan transfer yani sezon başına ortalama 10 yeni transfer.

9 teknik direktör yani her sezon yeni teknik direktör.

106 adet icra ve uyuşmazlık dosyası, biten davaları eklediğimizde bu rakam 200’e ulaşıyor.

Aleyhte devam 35 milyon dolar değerinde davalar.

Bilançonun altında yazan 85 milyon TL zarar…

Sonuç ise başarı olarak sadece dört defa Türkiye Kupası, 1 defa Süper kupa, ligde 3 defa dördüncülük, 3 defa dördüncülük, 1 defa beşincilik, 1 ikincilik ve 1 şampiyonluk.

Son olarak UEFA’nın düzenlediği organizasyonlardan 1 yıllık men cezası…

109 yıllık şerefli tarihimizin en kara yıllarının altında hep aynı isimlerin imzası…

Bu taraftar ne yenilgiler yaşadı, ne hezimetler gördü ama hiç birinde utanmadı.

İngiltere’de Liverpool’dan 8 gol yerken de utanmadık.

109 yıllık şerefli tarihimizle hep gurur duyduk ve gurur duymaya hep devam edeceğiz.

Sevinmek için sevmedik biz Beşiktaş’ı… Bizim için asıl olan renklerdi, armaydı, aşk’tı…

Son 8,5 yıl içerisinde Beşiktaş’ı bu hale getiren kişi ve kişiler acaba yarattıkları tarih ile gurur duyabilecekler mi? Acaba onlar için asıl olan neydi?

Asıl olan siyah ve beyaz olduğunu kabul eden herkesin hesap sorma vaktidir.

Vakit; hesap vaktidir!...

Benim Avrupa kupası haklarım yasaklanıyorsa bunun hesabı sorulmalıdır…

Çıkıp hesap verin. Avrupa kupalarına neden katılamıyoruz?

Bunun sorumlusu kim?

Sorumlusu benim demeye cesaretiniz var mı?

Sizin, “ben Beşiktaş’lıyım” demeye cesaretiniz var mı?

Vakit; hesap vakti…

Kağıdı kalemi çıkardık bekliyoruz.

Beşiktaş için, arma için, siyah/beyaz için… Gelecek için…

Artık hesaplaşalım… Hesap soralım…

Altuğ Aktaş
http://fotospor.com/yazi/vakit-hesap-vakti_86094

Şimdi sıra başkan ve yönetim kurulunda… (04 Mayıs 2012 Fotospor)

ALTUĞ AKTAŞ
Şimdi sıra başkan ve yönetim kurulunda…
04 Mayıs 2012 11:23 http://www.fotospor.com/yazi/simdi-sira-baskan-ve-yonetim-kurulunda_81867

Ve yeni yönetimle ilk galibiyetimizi aldık…

Futbolcularımız, play off sürecinde alınan ilk galibiyeti Başkan ve yönetime hediye etti.

Şimdi sıra başkan ve yönetim kurulunda…

Sayın Fikret Orman;

Başkanlık görevine geldikten sonra, misyonunuzun Beşiktaş’ı bu karanlık günlerden aydınlığa çıkartmak, vizyonunuzun ise Beşiktaş’ı bir kurum olarak kişilere muhtaç kalmayacağı bir konuma getirmek olduğunu açıkladınız.

Şimdi bu sözlerin arkasında durmanızı sizden rica ediyorum.

1 Mayıs 2012 tarihinde kulübümüz için çok önemli bir davanın savunmasını yaptınız. Belki alabileceğimizin en iyisini aldık.

Peki, siz 1 Mayıs tarihinde neden Nyon’a gittiniz?

Bir önceki yönetimin sportif borç beyanlarında usulsüzlük yapmasından dolayı, UEFA kulübümüzü disiplin kuruluna sevk ettiği için oradaydınız.

Suçlamaların muhatabı eski yönetim ve eski başkan Yıldırım Demirören iken siz ve arkadaşlarınız kulübümüzü savundunuz.

Savunma öncesinde Ernst&Young uluslararası bağımsız denetim şirketiyle anlaştınız ve gece/gündüz demeden bütün eski hesapları incelettiniz. Ortaya çıkan raporlar doğrultusunda savunma yaptınız.

Sonuç olarak UEFA tarafından kulübümüze € 500.000- para cezası kesildi. Ayrıca aynı suçu 5 yıl içerisinde tekrar işlersek Avrupa kupalarından men cezası verilmesine karar verildi.

Kötünün iyisi bir karar çıktı diyebiliriz.

Bu kararın çıkmasının anlamı ne demekti?

Bu ceza Beşiktaş Kulübünü aklamıyor. Bu cezayı aldığımıza göre ortada bir suç veya usulsüzlük var.

Bu davaya hazırlanırken, tahmin edilenden daha kötü bir tablo ile karşılaştığınızı dile getirdiniz. Demek ki dışarıdan görünenden çok daha vahim bir tablo bulunmaktadır.

Sayın başkan Fikret Orman ve yönetim kurulu üyeleri; muhatabı olmadığınız bu davada kulübümüzü olası büyük bir cezadan kurtardığınız için hepinize tek tek teşekkür ederiz.

Fakat, şimdi sıra sizde…

Neden 1 Mayıs’ta Nyon’daydınız? Bunları bizlerle paylaşın. Anlaşmış olduğunuz denetim şirketinin tablolarını bizlerle paylaşın. 27 Mayıs 2012 tarihinde 25 Mart 2012’de onaylanmayan 2012 yılı bütçesinin onaylanması için Mali Kongre var.

Bu Beşiktaş’ımız için bir fırsat olabilir.

Neden 1 Mayıs’ta Nyon’daydınız?

Sayın Başkan, lütfen bunları açık ve net bir şekilde açıklayınız.

10 yıl önce mali olarak neredeydik? Şimdi neredeyiz?

Sizce Beşiktaş’ımızı bu hale getirenlerden hesap sorma zamanı gelmedi mi?

Sayın Başkan, neden 1 Mayıs’ta Nyon’daydınız?...

Not: Ayrıca Sayın İbrahim Altınsay’ı tekrar kulübümüzde aktif rol alması için ikna ettiğiniz için siz ve arkadaşlarınızı tebrik ederim.

Altuğ Aktaş
http://www.fotospor.com/yazi/simdi-sira-baskan-ve-yonetim-kurulunda_81867

Sen yenilmişsin umurumda değil ki!! (16 Mart 2012 Fotospor)

ALTUĞ AKTAŞ
Sen yenilmişsin umurumda değil ki!!
16 Mart 2012 16:56 http://fotospor.com/yazi/sen-yenilmissin-umurumda-degil-ki_74599

Nedir Beşiktaş’ın üstündeki karabulutlar?

Son 12 resmi karşılaşmada sadece 2 galibiyet, 2 beraberlik almış.

İnönü’de oynadığı son 5 karşılaşmadan 4 mağlubiyet ile ayrılmış.

Bu kara tablonun sorumlusu kim?

Beşiktaş’ı bu hale getiren kim ya da kimler?

Madrid deplasmanında 2 kere arkasına adam kaçırtıp gol yememizi sağlayan Veli mi?

Solda oynayan İsmail’i yanında oturtup, bölgesi olmamasına rağmen Veli’yi orada oynatan Carvalhal mi?

Geldiği günden beri kaç tane büyük maç kurtardığını bir türlü çıkaramadığımız, derbi öncesi gördüğü sorumsuzca kırmızı kart ve Madrid deplasmanında takımı tamamen yalnız bırakan Quaresma mı?

Bu sezon defalarca tribünde küfür edip, yabancı maddeleri sahaya atıp takımın taraftarsız maç yapmasını sağlayan taraftarlar mı?

Madrid deplasmanında bir çok pozisyonda kalesini rakibe kapatıp daha fazla gol yememizi engelleyen fakat İnönü’de takım olarak sahada bir varlık gösteremiyorken 86. dakikada hatalı bir gol yiyen Cenk mi?

Kiralık olarak takıma gelen 31 yaşında ısrarla şans bulan Edu mu?

Barcelona bile A takımında 17 yaşında futbolcu oynatırken, 17 yaşında olmasına rağmen bir türlü A takımla maça çıkamayan Muhammed mi? Yoksa 31 yaşındaki kiralık Edu’ya verilen şansın sadece 1/5’ini kendisine gösterseler takımın yıldızı olabilecek olan Ali İhsan mı?

Takımı borç batağına getiren Yıldırım Demirören ve ekipleri mi?

Kartal Yuvası’ndan alışveriş yapmak yerine korsan ürün alan, kombine almak yerine bedavadan tribüne girmeye çalışan taraftarlar mı?

Kim? Kim? Kim?...


“Sevinmek için sevmedik biz seni,
Sen yenilmişsin umurumda değil ki,
Şereftir bu yolda seninle yürümek,
Hep kol kola,
Bir gün değil, her gün Beşiktaş!”



Bu tezahüratı gırtlağımız parçalana kadar bağırarak yapıyoruz, madem şerefli ikincilikler ile övünüyoruz, madem yürüdüğün yolda sana eşlik etmek şereftir diyoruz, madem her gün Beşiktaş diyoruz, madem sana gelmediğim gün öldüğüm gündür diyoruz o zaman 19 Mart Pazartesi akşamı o tribünleri hınca hınç doldurmamız gerekiyor…

KİM BAŞKAN OLACAK?

Yıldırım Demirören ve arkadaşlarının arkasında bıraktığı borç batağı sonrasında kimileri kongre üyesi olmadan kendi reklamını yapabilmek için adayım dedi, kimileri oy alamayacağını bilmesine rağmen ortalığı boş bulunca aday oldu, kimileri ismini Beşiktaş başkan adayı altında geçirmek için aday oldu, kimileri gerçekten gönlünü, mesaisini bu görev için yanan aşkı ile aday oldu…

Sonuç?... Kim başkan olursa olsun Beşiktaş’ı bu bataktan çıkartsın…

Altuğ Aktaş
http://fotospor.com/yazi/sen-yenilmissin-umurumda-degil-ki_74599

Beşiktaş taraftarına, teşekkür borçluyuz!… (24 Şubat 2012 Fotospor)

ALTUĞ AKTAŞ
Beşiktaş taraftarına, teşekkür borçluyuz!…
24 Şubat 2012 14:20 http://www.fotospor.com/yazi/besiktas-taraftarina-tesekkur-borcluyuz_71216

Bugüne kadar kazanılan bütün başarılarda emeği olan büyük Beşiktaş taraftarına hepimiz teşekkürü bir borç bilmeliyiz.

Ben üstüme düşeni ve teşekkürü bugün yapıyorum…

Teşekkürler Renktaşlarım!...

- Kartal Yuvası’ndan ürün almayıp, stadın çevresinde bulunan korsan ürün satıcılarından inatla alışveriş yapmaya devam ettiğimiz için,

- Korsan ürün alanlara ve satanlara ses çıkarmadan yanlarından geçip gittiğimiz için,

- 32.000 koltuk kapasiteli stadımızın, 1/3’ünü bile dolduramayacak kadar kombine bileti alamadığımız için,

- Her karşılaşmada turnikelerden bedava geçmeye çalıştığımız için,

- Bedavadan stada girmeye çalışanlara engel olmak isteyen taraftarlara hakaret edip üstlerine yürüdüğümüz için,

- Rakip futbolcuları baskı altına almanın, sahaya yabancı madde atmak olduğu düşüncesinden kopamadığımız ve her karşılaşmada elimize ne geçerse sahaya attığımız için,

- Milattan önce kalmış, örümcekleşmiş düşüncelerimizle, küfür etmenin ne kadar erdem bir şey olduğunu düşündüğümüz ve her karşılaşmada küfür ederek takımımıza zarar verdiğimiz için,

- Neyi paylaşamadığımızı kimsenin anlayamadığı nedenler yüzünden her karşılaşmada kavga edip, sağımızda, solumuzda bulunan diğer insanlara zarar verdiğimiz için,

- Kombine kart almadığımız gibi, maçlara bilet bile alıp gitmediğimiz için,

- Takım desteklemenin, maçı izlemeden, pozisyonları takip etmeden, sadece 90 dakika hiç durmadan gidişatıyla senkronize olamadan temposuz tezahürat yapmak olduğunu zannettiğimiz için,

- Hakem ve rakip futbolcuları güçlü bir ıslık ile ıslıklayarak etki altına almaya çalışan diğer taraftar arkadaşlarımızı susturup, sadece lay lay lay bağırdığımız için,

Ve daha saymayı unuttuğum bu ve benzeri bir çok nedenden dolayı tüm renktaşlarıma teşekkür ederim. İyi ki varsınız…

Gençlerbirliği karşılaşmasında edilen küfürler nedeniyle, kulübümüz tekrar saha kapatma ceza almıştır. Trabzonspor karşılaşmasını kadın ve çocuk taraftarların önünde oynayacağız. Belki bu karşılaşmada tribün baskısı oluşturamadığımız için puan kaybedeceğiz ve play off sıralamasında avantaj kaybedeceğiz. Hatta belki bir alt sıralara düşerek Şampiyonluk Play Off’una katılamayacağız.

Kombinesini alan, Kartal Yuvasından alışverişini yapan, takımına her türlü desteği veren taraftarların, tribünden maç izleme hakkını elinden alan bütün renktaşlarıma teşekkür ederim. İyi ki varsınız…
 
 
Altuğ Aktaş
http://www.fotospor.com/yazi/besiktas-taraftarina-tesekkur-borcluyuz_71216

Nereye koşuyoruz? (16 Şubat 2012 Fotospor)

ALTUĞ AKTAŞ
Nereye koşuyoruz?
16 Şubat 2012 13:43 http://fotospor.com/yazi/nereye-kosuyoruz_70014

Sevgililer gününde Braga’yı yendik. Peki sonra?

Carvalhal, yaptı yapacağını ve hiç birimizin beklemediği bir kadro ile sahaya çıktı. Belki hakemin cesur kararı bu skoru getirdi ama sonuçta maç 0-2 bitti. Carvalhal ve öğrencileri, sevgililer gününde Beşiktaş’a gönül veren bütün taraftarlara kocaman bir hediye verdi.

Peki sonra?

Her şey günlük gülistanlık mı?

Acaba 19 Şubat Pazar günü gerçekleştirilecek İdari ve Mali Genel Kurul’dan kaç kişinin haberi var? Aslında 19 Şubat’ta olması gereken Genel Kurul’da çoğunluk sağlanamayacağı için 1 hafta erteleme ile 26 Şubat’ta yapılması bekleniyor. O tarihte Beşiktaş’ın Galatasaray ile çok önemli bir maçı oynanacak. Birçok Kongre üyesinin, taraftarın aklı ve kendisi o karşılaşmada olacak. Bütün ilgi o günkü maçta olacak.

Acaba bu tarih planlı bir şekilde belirlenmiş olabilir mi?

Peki, bu Genel Kurul 7 yıllık geçmişin aklanacağı bir Genel Kurul mu olacak yoksa artık birileri dur diyebilecek mi?

Biraz geçmişi hatırlatmakta ve günümüzde masa üstüne konan olayları irdelemekte fayda olduğunu düşünüyorum.

- Beşiktaş’ın çocuğu Nihat Kahveci…
Bu transfer gerçekleştiğinde ne kadar çok sevinmiştik. Halbuki, Nihat futbolu bırakıp İspanya’ya döndüğünde ortaya neler çıkacağını kimse tahmin edemiyordu. Beşiktaş’ın çocuğu Nihat Kahveci, senetlerde imzası olan Yıldırım Demirören’e 800 bin Euro, Beşiktaş’a 1 Milyon 640 bin Euro olmak üzere toplam 2 Milyon 440 bin Euro’luk alacağı nedeniyle icra takibi başlattı.

- Tavşanlı Linyitspor’un golcüsü Mehmet Akyüz Beşiktaş’ta…
Geleceği olan ve doğru kullanılırsa süper lig’de takıma çok faydalı olacak bir forvet. Hem ayağı teknik hem de uzun boylu. Beşiktaş’ın alternatif golcülerinden olabilir diye düşünüyorduk fakat bir süre sonra Mehmet Akyüz’ün eski takımı, Beşiktaş’tan alamadığı 300 bin Euro için icra takibi başlattı.

- Zapotocny ve Sivok’un Beşiktaş’a transferi....
Yıldırım Demirören’in bizzat kendisinin pazarlığını yaptığı ve futbolcu başında 4.5 Milyon Euro bonservis bedeliyle transferini gerçekleştirdiği transfer ile ilgili Udinese kulübü yaptığı açıklamada: Sivok’un 1 Milyon Euro, Zapo’nun ise 2 Milyon Euro bonservis bedeli ile Beşiktaş’a satıldığı duyuruldu.

- Seric Beşiktaş’a transfer edildi…
Yıllık 750 bin Euro garanti para, 200 bin Euro imzalama bedeli ile Beşiktaş’a transfer oldu ve sadece 386 dakika forma giydi.

- Üst üste 3 transfer gerçekleşti. Gordon, Seric ve Ernst transfer edildi…
Gordon transferi için Sinan Engin yaptığı açıklamada “Gerçek bir stoperde aranacak bütün niteliklere sahip. Takımımızda yer almasından memnuniyet duyuyoruz” dedikten sonra Gordon sadece 7 defa ilk 11’de forma giydi. Bu transfer için 2 Milyon Euro bonservis bedeli, yıllık 400 bin Euro garanti para ve maç başına 5 bin Euro ücret karşılığında gerçekleşti.
Seric’i transfer edilebilmek için Gordon bedelsiz gönderildi…
Seric transferinden sonra o tarihlerde yönetici olan Sinan Engin “Gordon’a göre Maradona’yı transfer ettik, İtalya’da bu kadar maç oynamış bir oyuncu neden eleştirilir” demişti. Fakat Seric, İtalya’da son iki sezon oynadığı Parma ve Lazio takımlarında yılda ortalama 18 karşılaşmada forma giymişti.
Ernst’i transfer etmek için Seric bedelsiz gönderildi…

- Federico Higuain transfer edildi…
River Plate’den transfer edilen Higuain’in transfer taksitleri zamanında ödenmedi ve R.Plate, FIFA nezdinde açılan davayı kazandı. Hem mahkeme masrafları hem de 616 bin Usd borç tutarının faiziyle ödenmesine karar verildi.

- Vicente Del Bosque Beşiktaş’ın teknik direktörü oldu…
Göreve geldikten kısa bir süre sonra futbolu bilmiyor denerek görevine son verildi ve 8 Milyon Euro’ya yakın bir tazminat ödendi. Vicente Del Bosque şuan İspanya milli takımının teknik direktörlüğünü yapıyor.

- Ve diğer alacaklıların açtıkları ve devam eden davalar…
Gaziantespor Kulübü, Yıldırım Demirören aleyhine yaklaşık 4 milyon TL icra takibi.
Ferrari’nin sözleşmesinin feshinden dolayı açılan yaklaşık 8 milyon Euro’luk tazminat davası.
Ernst’in FIFA nezdinde açtığı yaklaşık 1 milyon Euro’luk alacak davası.
Bobo’nun FIFA nezdinde açtığı 225 bin Euro’luk alacak davası.
Edu’nun açtığı 350 bin Euro’luk alacak davası.
Erkan Zengin transferinden doğan alacaklar ile ilgili Hammarby kulübünün FIFA nezdinde açtığı 250 bin Euro’luk alacak davası.
ve daha fazlası…

- Fulya projesi hayata geçirildi ve açıldı…
Acıbadem hastanesi ve Rezidanslardan gelen 131 milyon TL kira geliri bankalara ipotekli…

- Beşiktaş’ın güncel borcu: 488 milyon TL (Yaklaşık 275 milyon Usd)
2004 yılının Mayıs ayında yönetim göreve geldiğinde Beşiktaş’ın borcu 17 Milyon Usd.
Geride kalan 9 yılda toplam borç yaklaşık olarak 16 kat artmıştır. Bu borcun yaklaşık 55 milyon Usd’si Yıldırım Demirören’in şahsına olan borçtur.

- Kulübün gelirleri bankalara temlikli…
63,4 milyon TL yayın geliri, 10 milyon TL sponsorluk gelirleri, 17,5 milyon TL maç hasılatı, 8 milyon TL’lik teminat mektupları ve Fulya projesinin kira gelirleri bankalara temlikli… Beşiktaş’ın geleceği bankalara temlikli…

- 6 Aralık 2007’de yapılan açıklamada Yıldırım Demirören “görevde olduğum sürece Mustafa Denizli ve Samet Aybaba bu kulübün kapısından içeri giremez” diye açıklama yaptı. Fakat Mustafa Denizli bu süreçte Beşiktaş’a teknik direktör oldu ve Şampiyonluk yaşattı. Samet Aybaba ise Portekiz’e, UEFA Avrupa Ligi karşılaşmasına 2012 yılında kafileyle beraber deplasmana gitti.

- Ve bu satırlarda yer almayan, alamayan daha fazlası…

Yeterli çoğunluk sağlanamayacağından dolayı 19 Şubat’ta ertelenip, Galatasaray karşılaşması ile aynı tarihte gerçekleşecek olan İdari ve Mali Genel Kurul öncesi şimdi tekrar düşünmekte fayda olduğuna inanıyorum…

Beşiktaş Jimnastik Kulübü nereye KOŞUYOR?...

Altuğ Aktaş
http://fotospor.com/yazi/nereye-kosuyoruz_70014